Connect with us

Siyaset

“Marifet; ortaklaşabileceğimiz bir zemin ortaya çıktığında, sizden farklı olanlarla beraber hareket edebilmeniz, mesafe kat edebilmenizdir.”

Published

on

Naman Bakaç Perspektif için Vahap Coşkun ile AK Parti’deki dönüşümden MHP’nin siyasal iklim üzerindeki etkisine, HDP’nin yaşadığı siyasi krizden çözüm süreci muhasebesine pek çok başlığı ele alan uzun bir söyleşi gerçekleştirdi. İşte o röportaj..

NAMAN BAKAÇ: İktidarın bugünkü milliyetçi, güvenlikçi ve otoriter söylem ve politikalarını merkeze alarak, aslında 2002’den beri yürütülen farklı politikalara rağmen her zaman aynı zihniyete sahip olduğunu dillendiren yaygın bir okuma var. Bu okuma, iktidar üzerinden dindar-muhafazakâr kesimleri de yargılayan bir düzeye varabiliyor. Bugünkü ruh haliyle gerçekleştirilen ve özcülükle de nitelenebilecek bu geriye doğru okuma tarzlarına bakışınız nedir? Tarihi geriye doğru okumak mı yoksa olgu ve aktörleri kendi tarihsel koşulları içinde bir okumaya tabi tutmak mı daha anlamlı? Siz siyasal gelişmeleri, tutumları nasıl okuyorsunuz, nasıl bir okuma tarzı öneriyorsunuz?

VAHAP COŞKUN: Siyasete bakışımı belirleyen başlıca üç noktanın altını çizmek isterim: Birincisi, “özcü” bir yaklaşımın külliyen yanlış olduğu kanaatindeyim. Siyaset sahnesi, mutlak iyilerin ve mutlak kötülerin yer aldığı bir Yeşilçam filmi değil; böyle bir film setinde yaşamıyoruz. Dolayısıyla bir kesim mutlak iyi, doğru ve ilerici, diğer kesim ise mutlak kötü, yanlış ve gerici olarak değerlendirilemez. Türkiye özelinde konuştuğumuzda da solcu, laik ve seküler kesimlerin tarihin her zaman doğru tarafında, buna mukabil sağcı, dindar ve muhafazakâr kesimlerin ise mutlaka tarihin yanlış tarafında saf tuttukları da söylenemez. “Sağcı” olarak nitelenen toplum kesimleriyle asla iş birliği yapılmaması gerektiğini bildiren bir siyasi tavır, hem ilkesel olarak yanlıştır hem de Türkiye’nin gerçeklerine ters düşer. “Kartaca yıkılmalıdır” anlayışı, gerçek manada ne demokratik siyaseti ne de toplumsal barışı mümkün kılar.

İkincisi, siyaset uzlaşmalarla ilerler; daima küçük ya da büyük uzlaşmalar yapmak durumunda kalırsınız. Zira bir toplum doğası gereği çok farklı ideolojilere, menfaatlere, inançlara, kimliklere sahip kesimlerden oluşur. Herkesle her zaman her konuda mutabık olamazsınız. Ancak bazı konularda anlaşabilir, temelde uzlaşabilirsiniz. Böyle bir vasat ortaya çıktığında birlikte davranıp davranamayacağınız önem kazanır.

Misal, siz sosyalistsiniz ama komşunuz muhafazakâr. Ama diyelim ki, her ikiniz de anadilde eğitimi savunuyorsunuz. Peki, bu durumda ne yapacaksınız? “Ben asla bir muhafazakârla bir araya gelmem, gelemem” deyip, onun verebileceği destekten kendinizi mahrum mu edeceksiniz? Veya siz ateistsiniz, iş arkadaşınız ise dindar. Ama her ikiniz de İstanbul Sözleşmesi’nin doğru olduğunu ve kadınların korunması açısından hayati bir değer taşıdığını düşünüyorsunuz.  Peki, ne yapacaksınız? “Ben bir dindarla, bir gerici ile hiçbir şekilde yol yürümem” deyip, ondan gelecek olan desteği geri mi çevireceksiniz? Böyle siyaset yapılmaz.

Röportajın tamamını Perspektif Online da okumak için aşağıdaki linke tıklayın…