Published
4 years agoon
By
urfagundem63Şahin Parmaksız
Şanlıurfa, tarımsal üretimi genel ölçüde gelişmiş veya gelişmeye elverişli fakat; eğitim, sanayileşme, sosyal hayat ve iletişim bağlamında önemli problemleri olan hem yerel hem de ulusal bazda kurumsallaşmaya karşı çıkan yapıların olduğu bir şehir. Şehir, özellikle eleştiriye oldukça kapalı olmakla birlikte değişim ve gelişime yüksek oranda karşı çıkıldığı hususu bariz bir şekilde göz önünde.
Değişim ve gelişimin olmaması hususu ise tamamıyla fosilleşmiş zihniyetler ve problemlerin kısır döngüde çözümsüz kalmasıyla bağlantılı bir şekilde ilerlemektedir. Şehirde yapıcılığın değil de yıkıcılığın ön planda olduğu siyasal ve tecimsel süreçlerde açıkça karşımıza çıkmaktadır.
Mahalle baskısının had safhada olması, insanların davranışsal özelliklerine göre yargılama yapılması, kılık ve kıyafet gibi hususlarla bağlantılı şekilde insanların nitelendirilmesi gibi bireysel konular insanların başka insanlar üzerinde tahakküm kurma girişimini ortaya çıkarıyor. Bu durumda ise insanlar kendi yaptıkları yanlışları değil de başkalarının yaptığı yanlışları dillendirerek bir nevi kendi günahlarını saklamaya çalışıyor.
Şehir, kendini bilmez insanlar tarafından “yerli ve aşayır” şeklinde iki ayrıma sokulmakta ve bu durum bireyselliğin önüne geçmekle birlikte bireysel başarıların arka plana atılmasına ışık tutmakta. Nitekim bir aileden bir kişi başarılı olmuşsa o aile başarılı olmuş; bir kişi başarısız olmuş veya yanlış yapmışsa o aile yanlış yapmış veya başarısız olmuş algısı yaratılmaktadır.
Şanlıurfa’da çalışma hayatında kadın sayısı oldukça az olmakla birlikte üst düzey yönetici kadroları genellikle nepotik süreçler üzerinden oluşturulmaktadır. Bu durum ise nüfus, para ve kulis olarak güçlü insanların “benden veya bizden olsun kör, topal olsun” yaklaşımını daha da güçlendirmektedir. Dolayısıyla kimse “başkan çapsız, müdür yanlış, ustam hatalı” diyememekte.
Yapısal rekabetin bireysel rekabetten az olması ise kırsalından şehir merkezine kadar üretim ekonomisinden yoksun tüketim ekonomisine gönül vermiş bir şehir yapıyor Şanlıurfa’yı.
Bu durum ise insanları benim olmuyorsa başkasının da olmasın zihniyetinin ötesine geçirmemekle birlikte değişim ve gelişime sekte olmakta. Siyasetin video, ses kaydı, görüntü ve montaj ve şantaj ile kirletildiği bir şehir. Söz konusu husus ise siyasetteki insanların “günü kurtarayım”da ne oluyorsa olsun kaderciliğine ön ayak olmakta. Dolayısıyla belirtilen meselelerin benzerleri ekonomik ve sosyal alanlarda da karşımıza çıkmakta ve nitekim başarılı insanların Şanlıurfa’dan ayrılarak başka şehirlere fayda sağlama girişimini gözler önünde sermektedir.
Mütevaziliğin belirli çerçevede kısıtlı kaldığı, insanların birbirlerinin maddi olanaklarına göre nitelendirildiği bir şehir. Şanlıurfa’da çoğu kanaat önderinin hem kanaat edemediği hem de önder olamadığını açıkça görebilirsiniz. Şehirde çoğu kişi kendini önemli sanmakta. Bu durum ise yirmili, otuzlu yaşlarda gençlerin sırf önemli biri görüneyim diye gece gündüz takım elbise giymesi ile desteklenebilir. Öyle bir şehir haline geldik ki insanların gösteriş olsun diye üç-beş bin liralık “kettle” (su ısıtıcısı) alması, araba ve ev bazlı şekilde insanların birbirine değer vermesi, içinde sadece kahve içilen 50-100 TL’lik fincanlar yerine bakın özel tasarım fincanı var denilmesi için bir fincan takımına 500-1000 lira verildiği bir şehir haline geldik. Bu noktada gösteriş çabası şehirde görgüsüzlüğün had safhada olmasını desteklemektedir.
Belirtilen bu hususlar tabii ki de Şanlıurfa’nın temel sorunu olmakla birlikte belirli çerçevelerde ve belirli çevreler göz önünde tutularak ele alınmıştır. Şehir, ekonomik, siyasal ve sosyal çerçevede uçuruma doğru sürüklenmektedir. Özelikle sosyal medyada belirli sahte hesapları kanalize eden insanların algı oluşturma çabasının gerçekleri gizleyemediği açıkça ortadadır. “Şehir ekonomisi çok iyi”, “Başkan çok başarılı”, “Sosyal hayat oldukça gelişmiş”, “Yerel kurumsal siyasal yapı elinden gelenin en iyisini yapıyor” gibi söylemlere inanmamakla birlikte Şanlıurfa’nın tamamıyla sosyal, ekonomik ve siyasal bağlamda çökme veya harap olma noktasına geldiği açıkça ortadadır.
Yukarıda sayılan bu nedenlerden dolayı Şanlıurfa, birbirine tabandan bağlantılı üç ayrı çete tarafından uçuruma sürüklenmektedir.
Bahse konu çetelerin tamamıyla ortadan kalkması mümkün gözükmemektedir. Şanlıurfa’nın sosyal, siyasal ve ekonomik gelişme sürecine engel olan üçlü çetenin birincisi “Egitimsizlik”, ikincisi “Akrabalık ve arkadaşlık bağlarının ortaya çıkardığı kayırmacılık”, üçüncüsü ise “Hasetlik” yani Şanlıurfa tabiriyle “Hasudluk”tur. Bu noktada üçlü çeteden herhangi biri veya birden fazlasına insanlarımız tarafından kolektif şekilde karşı çıkılarak bir adım atılırsa işte o zaman Şanlıurfa düzelmeye yönelik bir umut vaat edebilir… Sizce de öyle değil mi ?